Berlin Sokakları
Cuma, Nisan 26, 2024Merhabayla hoşça kal arasına sıkışmış bir zamanda yürüyorum Berlin sokaklarında. Varlığımın mayalandığı şehirden izlere, engebeli yollara, metrolarda unutulmuş şişelere, duvarlardaki resim ve yazıların sahibi gönüllü sanatçılara, geç saatlerinde ağlayan çocuklara minnet duyuyorum.
Merhabayla hoşça kal arasına sıkışmış bir zamanda yürüyorum Berlin sokaklarında. Hiç kimsenin bir başkasının yürüyüşüyle ilgilenmediği bu şehirde, adımlarımı düşünmeden atıyorum. Çenem biraz kalkık, bakışlarımın rotası gökyüzüne dönük. Yüksek binaların kapatamadığı gök galip gelmiş, açık maviliğiyle biraz da mağrur gülümsüyor. Göğsümde bir genişlik var, kalabalık daraltmıyor sokakları, kimse kimseye çarpmıyor yürürken. Ellerimi tutuyor sağımda ve solumda uzanan kaldırımlar, tereddüt etmeden geçiyorum karşıya.
Merhabayla hoşça kal arasına sıkışmış bir zamanda yürüyorum Berlin istasyonunda. Yabancılığım uzun bir yolculuğa çıkmak için valizini almış, el sallıyor bana trenin önünde. Daha önce görmediğim değişik bir tren bu. Upuzun ama üstü açık, vagonlarında tek tük yolcu var. Yabancılığım boş vagon var mı diye bakınıyor, üç vagon sonra arayışı sona erince dönüyor bana doğru. “Yine gelecek misin?” diyorum. “Kim bilir?” derken bıyık altından gülüyor. Kalkış için anonsu duyunca gözlerini gözlerime çevirip tanıdık bir “hoşça kal”ı usulca döküyor dudaklarından. Tanıştığımız zaman merhaba dediği gibi diyor bunu. Aynı tonlama, aynı ses tonu, aynı yüz ifadesiyle. Arada geçen zaman katlanıp, tanışma ve vedalaşma anları bir çizgide buluşunca iki damla yaş, yer çekimine nazı geçermiş gibi yavaşça süzülüyor gözlerimden.
Onun da uzun bir yola ihtiyacı var, sıkışıp kalmıştı nice zamandır ten kafesimde. Dağlara gider belki, oksijenin bol olduğu yüksek tepelere çıkar, göğsü genişlesin diye. Hem yeteri kadar vakit geçirdik birlikte. Sağ olsun kalbimi okşardı, konuşamadığım zamanlarda. Dili tutulmuş birine nutukların kâr etmeyeceğini bilirdi. Söylemezdi ama anlardınız bilge bir ruhu olduğunu. Çok şey öğretti diyemem, öğretmek için de çabalamadı, sessizdi zaten. Yazarken büyük harfleri bile kullanmazdı. Tren kalkıyor, ardına bakmasını beklemiyorum, bakmaz. Yine de o gözden kaybolana dek duruyorum istasyonda.
Merhabayla hoşça kal arasına sıkışmış bir zamanda yürüyorum Berlin sokaklarında. Varlığımın mayalandığı şehirden izlere, engebeli yollara, sokaklarda uçuşan çöplere, metrolarda unutulmuş şişelere, duvarlardaki resim ve yazıların sahibi gönüllü sanatçılara, geç saatlerinde ağlayan çocuklara, caddelerinde bağrışan sarhoşlara minnet duyuyorum. Merhaba dediğim şehre hoşça kal da demiş olduğumu artık biliyorum. (Böylelikle bir şehir değil de eski bir dost gibi kalıyor hatıralarımda Berlin.)
Telve'nin 11. sayısını okumak için tıklayınız.
Telve'nin tüm sayılarını okumak için tıklayınız.