Gözleri Güller Gibiydi
Salı, Ağustos 13, 2024Lambanın loş ışığında, rafta duran bir kitabı gördü. Gülümsedi. Onu en son ne zaman okuduğunu hatırlayamadı. Eski bir dostla yıllar sonra tekrar karşılaşır gibi, nadide kapağını incitmeden, yavaşça eline aldı. Eserin adı Divan'dı, yazarı Hafız-ı Şirazi.
“Dünyanın acısından kurtul diye sundular.” Zuleyha hastaneye giderken “Dün Gece” adlı şiirin bir mısrası kulaklarında yankılanıyordu. Emsalsiz şair Hafız-ı Şirazi’nin sözleri mavi kelebekler gibi zihninde uçuyordu. Zuleyha son aylarda Hafız’ın eserleri hakkında bir makale hazırladığı için, onun büyüleyici kaleminden etkilenmemesi elde değildi. İncelediği satırlar ona sonsuzluğu hatırlatıyordu. Hayatın farklı ufuklarını yeniden keşfetmesini sağlıyordu.
Biyopsinin üzerinden tam iki hafta geçmişti, şehir hastanesine sonuçlarını almaya gidiyordu. On dört gün önce yapılan işlemi düşünmemeye çalıştı. Zuleyha gözlerindeki ışıltıyı kaybetmeyen bir kadındı. Çalıştığı üniversitede rengârenk atkılarıyla, değişik kolyeleriyle ve inanılmaz ders anlatma tarzıyla öğrencilerin dikkatini çeken bir hocaydı. Bir tek bu sabah renkli bir atkının yerine, grisini kullandı. Atkının üzerine kış mücevherleri, kar taneleri düşüyordu şimdi. Onların ahengi de Hafız-ı Şirazi’nin ipeksi şiirlerini hatırlatıyordu. Farsça kelimeleri duyarcasına tebessüm etti. Yolun sonuna yaklaştığını fark etmesiyle beraber zihnindeki kelebeklerin uçuşu da sonlandı. Hastane binasına girdi, üçüncü kata çıktı. Hemşire, doktorun toplantıda olduğunu ve Zuleyha’nın biraz beklemesi gerektiğini söyledi. Zuleyha eski bir sandalyeye oturup, gelen maillere baktı.
Hemen hemen tüm maillere cevap yazdı, haberlere ve bir haftalık hava durumuna da baktı, doktor ise hâlâ gelmemişti.
– Pardon, hemşire hanım, doktor bey geldi mi?
– Gelseydi sizi odaya alırdık zaten. Bu sabırsızlık ne? Bir bekleyemediniz.
Zuleyha, doçent olmasına rağmen ilkokul öğrencisi gibi azar işitti, tekrar kırık sandalyeye geçti. İlk defa garip bir tedirginlik hissetti. Bugünün bitmesini ve hastane koridorunu bir an önce terk etmeyi istedi. Camdan dışarıya baktı. Parktaki dev çam ağaçları bütün sene bu anı bekler gibiydi. Kış onlara bahar, kar da güneşti. Doktor Osman uzun bir süre sonra iş arkadaşlarıyla beraber kıkırdayarak geldi. Zuleyha onu gördüğünde sarsıldı. Odadan ismini duydu ve kalktı.
– Zuleyha Hanım, biyopsinin sonucuna göre size maalesef kötü bir haber vermek zorundayım.
Açıkçası ben de böyle bir sonuç beklemiyordum. Üzgünüm, ama bu teşhislere göre akciğerlerinizde kanser var. Zuleyha’nın nefesi kesildi. Zihni simsiyah oldu. Düşünemiyor, konuşamıyor, tek bir kelime bile edemiyordu. Zehirli bir içecek yutmuş gibiydi. Bir an için odadaki her şey bu dünyaya ait değil, dondurulmuş gibiydi. Havadaki toz zerrecikleri bile. Doktor Osman uygun bir dilde anlatmaya devam etti. Gereken analizlerden, tedavi sürecinden bahsetti, ama Zuleyha onu duymuyordu. Ömrünü kelimelerle ve onların anlamını araştırmakla geçiren edebiyatçı Zuleyha şimdi onları boş bir uğultu olarak işitiyordu.
– Bana sormak istediğiniz bir şey var mı hanımefendi?
– Yok. Çantasını aldı, yere hiç basmıyor gibi odadan sessizce çıktı. İlk defa kendini bu kadar güçsüz hissetti. Beynine soruların durdurulmaz tufanı geliyordu. Bu neden oldu? Niye o? Kötü bir insan olduğu için miydi? Yoksa adaletin sağlanması için mi? Ama bu nasıl bir adalet olabilir ki?
– Düşün Zuleyha, düşün. Sebebini düşün. Aklına gelsin artık. Neden? Neden?
Göz kapaklarının altına kıpkırmızı güllerin dikenleri yerleşti ve gözleri dolmaya başladı. Kalabalık sokaklara rağmen hiç kimseyi fark etmediği soğuk öğlen vaktinde, sazın ince telleri gibi titriyordu Zuleyha.
–Yaşamak. Yaşamak istiyorum.
***
Osman, evinin önüne durdu. Bu karlı gecede, üşüdüğü hâlde, cebinden anahtarları almayıp, sigara ve çakmağını çıkardı. Yoğun bir günden sonra kar tanelerini izlemenin onu sakinleştireceğini düşündü. Buradan uzaklaşmak istedi. Hafta sonu Kopaonik Dağı’na kayak yapmaya gitmek harika bir fikir gibi geldi. Sigaradan son bir nefes alıp, içeriye girdi. Herkes uyumuştu, evde muhteşem bir sessizlik vardı. Lambanın loş ışığında, rafta duran bir kitabı gördü. Gülümsedi. Onu en son ne zaman okuduğunu hatırlayamadı. Eski bir dostla yıllar sonra tekrar karşılaşır gibi, nadide kapağını incitmeden, yavaşça eline aldı. Eserin adı Divan'dı, yazarı Hafız-ı Şirazi. Çeviren: Zuleyha Haliloviç.
Bağlar'ın 6. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın tüm sayılarını okumak için tıklayın.