Pazartesi
Pazartesi, Eylül 4, 2023Çok yoruluyorum bazen. Günlerce uyusam kaldıran olmasa hiç uyanmam belki. Ah bu haftanın ilk günü. Kalbim sıkışıyor. Pazar uzayıp gitseydi ne olurdu sanki. Kızımla daha otursaydık yan yana. Masum benden ayrılmak istemiyor. Ama hep zorla, zorla kalakalıyor.
Hafta sonu dediğimiz şu günler ne acımasız Ya Rabb’im! Başlamasıyla bitmesi, sevindirmesiyle üzmesi arasında zerre zaman farkı yok. Oysa cuma günü ne mübarek bir gün. Akşamı nasıl da uzunca. Özellikle bir önceki günden işler bitirilmiş bu küçük, mini minnacık tatil için hazırlık yapılmışsa neredeyse beş saat, evet evet beş hatta beş buçuk saat daha uzun. O zaman bu hafta ne yapıp etmeli işleri bir önceki günden bitirmeli. Şu zalim pazartesi kahvaltısına kadar fazladan bir şey, oyalayacak bir kopukluk, manasız bir dakika olmamalı. Çokça yemek yapayım bugünden artıra artıra yeriz, kaplara doldururum, dolaba koyarım sonra çıkartıp ısıtırız, öyle birkaç günde yemek bozulmaz canım! Gerçi Fikri öyle ısıtıp ısıtıp yemeği sevmez ki. Ne boğazına düşkün ne hâlden anlamaz biridir o. Bir işin ucundan tutmaz, üstüne bir de tam hizmet bekler.
Yahu adam desem al şu kitabı oku ben bunları kendimden uydurmuyorum, burada yazar. Mühim mesele bu, yapma etme. Hele sen de bir kaşık yıka, bir çay getir; iki kulaklı bir tavşan, suda yüzen bir ördek çiz; gelirken bir balon getir. Hadi en azından doğum gününde bir bebek al gel sevinsin garip. Bu söylediklerim bir kulağından girer, bir kulağından çıkmadan uyuya kalır. Zamanından önce yaşlandı. Yüzünü gördüğümüz mü var sanki, sabah olmadan gider gece olmadan gelmez. Neymiş, zaman kötüymüş durmaya gelmezmiş, para arttırmalıymışlar. E haklı, bunlar hep onun için. Ben zaten o daha rahat etsin arkadaşlarından aşağıya kalmasın diye, zati kendi harcadığım ne ki zaman bulup harcayamam ki… Bir gün şöyle alışverişe çıkalım anne kız, ne istersek alalım zavallımın ayakkabıları eskimiş. Hep Fikri yüzünden geçen gün eve dönerken o aniden önlerine çıkan ayakkabıları alsaydılar şimdi tekrar aramaya ihtiyaç kalmayacaktı. Bak gördün mü, hiç hesapta olmayan bir iş çıktı. Bari yoldan geçerken mağazalara dikkat edeyim, görürsem şöyle arabadan inip hemen alırım kırmızı ışıkta yetişirim evelallah. Hem zamanı değerlendirmiş olurum orda öyle boşuna beklemek ne kayıp Ya Rabb’im şu ışıkları kaldırsalar günde yirmi dakikamız boş kalır. Neyse ki evimiz hem iş yerlerine hem de kreşe yakın. Ne dil dökmüştüm bu evi aldırana kadar. Yok efendim pahalıymış! Yahu adam, sen zaten bir şey anlasaydın bir gün kreşe sen bırakırdın kızcağızı. Sorup durur, babam neden öyle anne diye. Nasıl da akıllı, sorularını cevaplamakta zorlanıyorum. Hem öyle uzun uzun anlatmaya kalksam çok uzar diye kısa ve mantıklı cevaplar bulmaya çalışmak kolay değil, bazen ben bir şey demeden yanımdan gidiyor yavrucak. Ne yapsın canı sıkılıyor. Çok seviyorum çok seviyorum, ama bir tarafı ne de olsa babası, cin gibi. Bazen laftan hiç mi hiç anlamıyor. Yahu kızım sen de mi anana düşman kesildin, yetmedi mi çektiğim babandan ne olurdu ona benzemeseydin anneannen varken ah ah! Ne doğru söylermiş annem… Tabii o zaman aklım beş karış havada. Keşke biraz kulak kabartsaydım. Gerçi onu dinleseydim bugün geldiğim yerlere mümkünü yok gelemezdim. Ne de olsa eski toprak her yeniden korkar, her şeye muhalefet eder. Bana biraz destek olsaydı olur muydu tüm bunlar? Olmazdı tabii, o zaman bambaşka olurdu. Biraz da babam yüzünden. Çok aksiydi. Her şey onun için büyük bir sorundu sanki. Bana ve kardeşlerime az mı bağırdı, ama Allah biliyor ya hiç dövmedi bizi. O kadar da merhameti vardı babacığımın. Bir kere sarılsaydı… Ne çok isterdim ona istediğim zaman sarılmayı, onunla oyunlar oynamayı; ama olmadı işte. Hep dışardaydı. Hem sonra sert bir adamdı. Bizimle beraber yemeğe bile oturmazdı, anneciğim bize ayrı sofra kurardı mutfakta. Televizyon seyrederek yemeği severdi. Annemi dahi istemezdi bazen. Zaten ona gülümsediğini de hiç görmedim. Annem de onun boş bıraktığı yeri dolduramadı, cahildi; sadece yasaklar koyardı. El âlem ne der diye diye öldü kadıncağız. Ama iyi ki vardı yoksa ne yapardık kardeşlerimle…
Amcam öyle değildi. Kuzenlerim bu yüzden şanslıydı. Amcam bize de sarılırdı ara ara. O da fark etmişti babamın huyunu. Peki, biz de onların aynısı değil miyiz? Fikri ile ne güzel hayaller kurarak evlenmiştik. Acemiydik o zamanlar. Şimdi olsaydı kanmazdım Fikri'ye. İnsanların ne nankör olduklarını öğrendik şükür. Sadece şu küçük yavrucak farklı. Ona kıyamam. Her istediği olsun. Ezilmesin canım. Yokluk nedir bilmesin. Canı ne isterse yesin, ne isterse içsin, ne isterse giysin. Başına taç alayım iyice prenses hissetsin kendini. Aslında bir çocuk daha istiyor Fikri. Ama olmaz ilgilenmiyor ki ne diye istiyor? Bakıma muhtaç olunca lazım olacakmış, nasıl bir zihniyet bu! Okumuş ama adam olamamış bu adam. Okumuş olmasına kandık işte. Eh güzelliğime yandı, ne çok arkamdan koşturdum adamcağızı. Belki o kadar yalvarmasaydı… Aman ne düşünüyorum dönüşü mü var bu işin. Kırk yaşımıza merdiven dayadık, artık bir çocuk daha kaldırmaz bu bünye. Hem sarı saçlı şu minik kızım üzülür bu işe. Gerçi o da bazen ister kardeş. Hatta yalvarır ama olmaz zaman yetiremem. Yoruluyorum. Çok yoruluyorum bazen. Günlerce uyusam kaldıran olmasa hiç uyanmam belki. Ah bu haftanın ilk günü. Kalbim sıkışıyor. Pazar uzayıp gitseydi ne olurdu sanki. Kızımla daha otursaydık yan yana. Masum benden ayrılmak istemiyor. Ama hep zorla, zorla kalakalıyor. Yok, yok başka çocuk istemem. İleride iyice rahatlayınca işi bırakırım sadece çocuğumla ilgilenirim. Bu sabah da doğru düzgün bir şey yemedi. Hep üzüntüden. Sahi kaç yaşında oldu Alya? Daha üç yaşında sanki. Boyu da kısa kaldı bu kızın, neden böyle bir doktora mı götürsem! Ah ah! Zaman bulunca öyle bir hafta tatile gidelim. Gidelim, gidelim elzem bu. Ah işte yol bitti. Ne çabuk geldik.
Elini sıktı Alya'nın. Belki o gün sarılacaktı. Eğer o öğretmenini görüp fırlamasaydı.
Bağlar'ın 3. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın 2. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın ilk sayısını okumak için tıklayın.