Sancak’ın Öyküsünü Masallaştıran Yazar: Çamil Siyariç
Perşembe, Ekim 3, 2024Çamil Siyariç yirminci asrın başlarında, Karadağ’ın muhteşem dağlarında bulunan ve Olimpos’a benzettiği, Şipovitse köyünde dünyaya geldi. Buram buram mitoloji kokan ve eski çağ kalıntılarının bulunduğu bu ücra köyde, büyüklerinin sohbetlerini dinleyerek çocukluğunu geçirmesi, onun yazarlık hayatını sonuna kadar belirledi. Çamil Siyariç o küçük evlerde, tarla ve çayırlarda yapılan samimi sohbetlerin etkisinde yazdı hep.
“Vatanı olmayan yazar, temeli olmayan bir eve benzer. Vatan, her anınızda içinize sinen bir sevecenlik, sizi doyuran bir huzur ve sadece sizin duyabileceğiniz bir sestir”, demiş Çamil Siyariç. Çamil, hayatı boyunca eserlerinde vatan toprağına sadık kalan, kalemiyle Sancak’ın yeşil ve altın renklerini büyüleci bir masala çeviren ve Yugoslavya’nın en önemli edebiyat ödüllerini alan bir yazardı. Yirminci asrın başlarında, Karadağ’ın muhteşem dağlarında bulunan ve Olimpos’a benzettiği, Şipovitse köyünde dünyaya geldi. Buram buram mitoloji kokan ve eski çağ kalıntılarının bulunduğu bu ücra köyde, büyüklerinin sohbetlerini dinleyerek çocukluğunu geçirmesi, onun yazarlık hayatını sonuna kadar belirledi. Çamil Siyariç o küçük evlerde, tarla ve çayırlarda yapılan samimi sohbetlerin etkisinde yazdı hep. Zaten Siyariç hikâyenin kendisine, hikâye anlatmaya ve dinlemeye âşıktı.
Çoğu zaman öykülerini önce anlatır, sonradan yazardı. Şiirsel dokunuşlarla süslü, güçlü anlatım kabiliyetini eserlerinde hissetmemek imkânsızdır. Kahramanlarının tüm heyecanları, konuşurkenki iniş çıkışları, korku ve sevinçleri, kızgınlık ve kırgınlıkları, ilkbaharda durmak bilmeyen bir dağ nehri gibi gözünüzün önünden geçer. Çamil Siyariç ilhamını aldığı Sancaklılar için iyi hikâye anlatıcıları olduğunu söyler ve düşüncelerini bir röportajında şu sözlerle ifade eder: “Hiçbir şeyi yüzeysel olarak konuşmuyorlar. Yarıştaki bir atı - ki atları çok severler hem atı hem de binicisini görebileceğiniz, hatta nal seslerini duyabileceğiniz şekilde anlatırlar. Hikâye gerektirdiğinde seslerinin yüksekliğini, ses tonunu değiştirir, el kol hareketleri yaparlar. Hatta ayağa kalkarlar. Tüm bunları konuşma zevklerinden ve onları dinleyenlere olan saygılarından dolayı yaparlar. Onları dinledim. Ama onlar gibi konuşmayı öğrenemedim, hele hiç yazamadım.” Belgrad Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra, Bosna’ya gidip hayatının önemli kısmını orada geçirdi. Üniversite döneminde tanıştığı ve güzel mısralarını armağan ettiği Mostarlı fen öğretmeni Sabina Hanım’la evlendi. Gençlik yıllarında hem Belgrad hem Saraybosna’daki en saygın dergilerde ağırlıklı olarak şiirler yayımladı. Banya Luka’da mahkemede sekreter ve tiyatroda oyun yazarı görevlerini yaptıktan sonra, Saraybosna’da Eğitim Bakanlığında ve Pregled dergisinin yönetmeni olarak çalıştı. Yazarlık hayatına şiirle başlayan Siyariç, öykü ve romanlarıyla devam etti. Evi Ev Yapan Kırlangıçlardır, Yoldaki Yolcular, Roma Yüzüğü, Ceviz Yaprağın Kokusu, Suyun Üzerindeki Yeşil Halka, Konak ve Kılıç gibi birçok önemli eser ortaya koydu. Onun Bihorliler kitabı 1956 yılında Yugoslavya’nın en iyi romanı ilan edildi. Sanatın devletin ideolojisine hizmet ettiği dönemde, egemen edebiyat akımlarının ve toplumsal-gerçekçi roman biçiminin dışında kalan bir eserdi Bihorliler. Romanın konusu, Sancak’ın bir köyünde, kahramanların mevcut ülke ideolojisinden ve yeniliklerinden habersiz, kendi dertleri ve iç dünyalarının bunalımında olduğu bir coğrafyada geçiyor. Çamil Siyariç’in gerçek ve hayal arasında gezen karakterleri spesifik psikolojik özelliklerle reklendirilmiştir. Onun merkezi Sancaklı bir insan ve onu insan yapan tüm unsurlardır. Bir Sancaklı nasıl düşünür, ne hisseder, zihnindeki dünya nasıl bir dünyadır…Çamil bir sürü eserinde kahramanlarının kaderini tabiatla, toprak ve suyla birleştiriyor. Efsanevi bir şekilde her şey ya toprakla başlıyor ya toprakla bitiyor. Kalemiyle geçmişle geleceği, hayatla rüyayı bağdaştırıyor. Tabii hayatın kendisi bir rüyadan ibaret değilse…
***
Çamil Siyariç’in kitabını elime alıyorum. Sancak’ın üzerindeki asil gökyüzünü, yıldızlarını elime alırcasına, hayal ediyorum. Her bir yıldız, yeni bir hikâye, yeni bir öykü. “Büyük ve berrak ay, soğuk dağın üzerinde asılı duruyordu. Ağılın bir yerinde bir zil duyuldu, bakır, sanki birisi ayın üst kenarına altın bir çubukla dokunmuş gibi, yumuşak ve geniş bir şekilde yankılandı.”
dipnotlar
[1] Çamil Siyariç, Suyun Üzerindeki Yeşil Halı
Bağlar'ın 6. sayısını okumak için tıklayın.
Bağlar'ın tüm sayılarını okumak için tıklayın.